Bu Blogda Ara

21 Nisan 2013 Pazar

Bazuka, Murat Uyurkulak


okumaya başladım ve kayboldum. (sayfa 13)

"bakın size kendi fikrimi söyleyeyim: asıl vahim ve acı olan, değeri bilinmemiş okuyucuların durumudur..."
"nasıl?"
"edebiyatçının eseri kalır, okuyucu ise ölür... okudukça zevkleriniz incelir, daha tuhaf, daha rafine kitaplara, yazarlara el atmaya başlarsınız, bu öeşgale sırasında muhtemelen hayat gailesi bakımından dibe doğru kaymaktasınızdır... okuduklarınızı, müstesna olduğunu düşündüğünüz satırları birilerine anlatmak istersiniz, zira şahsa mahsusun hazzı kısa sürer, ömrü uzun olan paylaşmaktır... fakat ortalığı her zamanki gibi kaba saba kelimeler, düşük cümleler işgal etmiştir, o gürültüde kimse sizi duymaz... okumak hem bir hayat başarısızlığının, ki unutmayın okumak mağlupların işidir, hem de derin bir yalnızlık hissinin sebebi olup çıkmıştır... okuduğunuz onca kitabı, hayatınızı yatırdığınız o zorlu ve hassas meşgaleyi mezara götüreceğinizden korkmaya başlarsınız... ve siz de bilirsiniz ki yalnız ölmek zordur, arkanızda mutlaka birkaç müttefik, birkaç şahit bırakmak istersiniz..."(sayfa 17)

İstanbul'daki Taksim Meydanı hayattır. Türkiye'nin neşeli, kederli, cani balinasıdır. Ağzından su, sırtından kan, kıçından rakı fışkırtır. her daim taksicilerin kuşatmasındadır ve taksiciler meydanı ağızlarındaki okkalı sigaralarla süzerlerken ekmek, memleket ve meşk hayalleri kurarlar... (sayfa 27)

Aşk değil midir, nihai ismimizi koyup bizi kendimize hamile bırakan, kendi kendimizi doğurmamazı sağlayan ve ortaya çıkan bebeği önce mucize sonra hilkati garip veya tam tersi kılan?(sayfa30)

"İki ekmek" dedi Funda, iki ne güzel bir sayıydı. "Bir lira," dedi Tahir, bir ne güzel bir sayıydı. beş lira uzattı Funda, lira ne güzel bir paraydı. kasadaki hazneleri karıştıra karıştıra dört lira bulup uzattı Tahir, kasa ne güzel bir aygıttı. "Teşekkür ederim.é dedi Funda, teşekkür ne güzel bir kelimeydi. "Rica ederim," dedi Tahir, etmek ne güzel bir fiildi. (sayfa 31)

Aşk, bir, iki veya daha fazla kişi fark etmez, her halükarda yalnızlık demekmiş, bunu şimdi gayet iyi anlıyorum. (sayfa 50)

İstiklal Harbi'nde kaçakların sayısı, savaşanların sayısından fazlaydı, ama kimse bunu bilmez, bilse de söylemezdi. Türklerin savaş sırasında yediği haltları oturup yazmaya kalka, kitaplara sığmazdı. ama hakikatleri gizliyorlardı, milleti ecdadınının kahraman olduğuna inandırıyorlardı. Hamza'yı ağzı açık dinleyen bütün aile fertlerinin aklına aynı soru gelir, ama kimsa sormaya cesaret edemezdi :
"Sen tek başına mı savaştın dede?" (sayfa 79)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder