Bu Blogda Ara

3 Ocak 2013 Perşembe

Press

Press, doksanlı yıllarda Diyarbakır'da Özgür Gündem Gazetesi'nin şubesinde çalışan gazeteceleri ve onların yaşadıklarını anlatır. Film, belgesel niteliğindedir. Oldukça vurucu bir sonla biter ve sonunda gazeteye dair istatistikler akar gider simsiyah ekranda beyaz fontla. En sonunda da, dönemin başbakanı olan Süleyman Demirel'in 1992'de söylediği "Bunlar gazeteci kılığında militanlar, birbirlerini vuruyorlar... Devlet cinayet işlemez." sözleri geçiyor. Hemen ardından da sessiz sessiz filme dair, filmde emeği geçenlerin adları geçiyor.


Filmde Fırat'ın hikayesini çok sevdim. Çaycılıkla başladı, gazeteciliğe kadar geçti. İlk yaptığı habere çok sevindi, gülerek "Bakkal yangınını ben yazacağım." der, o sırada Dino Dayı ona, "Bakkalın yanmasına mı sevindin?" der. O sırada, garip bir his olur izleyicide, Fırat için sevinir. Ya da, daktilo bozulunca, "w" yapmak için verdiği öneriye, yani iki tane "v" harfine basmaya da gülüser izleyici. Bence, filmde izleyiciye neşe veren tek karakterdir, Fırat. Azmiyle, umut veren de...

Film, gazeteciliğin zor koşullarda yapıldığını, ofislerinin sürekli baskına uğradığını, gazetecilerin sürekli tehdit aldığını hatta öldürüldüğünü gösterir izleyiciye, tamamne normal hayat akışıyla. Aldıkları tehditlerden sonra, ofislerini eve çeviridler ve her yerde dantel örtüler görmeye başlarız, daktiloların üstünde dahi. Tehditler, ölümler ve baskınlar olsa bile hayata devam etmektedir, gazeteciler. 

Son sahne, ise her şeyin özetidir. Katil, "herkes adam öldürmek için bir tol bulmuş, kimi töre için, kimi Allah, kimi de Devlet için öldürür." der. Ve ekler, "Bir kere katil oldun mu artık kimse seni tutamaz." Sonra, gazeteciye silah çeker fotoğrafını çeksin diye. Gazeteci Alişan ise, bir eli cebindeki silahta, diğer eli fotoğraf makinesinde biraz duraksar ve elini silahtan çekip fotoğraf makinesine götürür. 

Filme dair okuduğuklarımdan anladığım kadarı ile, izleyiciler az müzik olduğunu söylemişler. Az müzik olması gayet yerinde olmuş. Oldukça acı, hüzünlü ve zor durumları yansıtan Press'i izleyen izleyici zaten bu sahnelerde çok etkilenir, bir de bunun üstüne müzik olursa bu izleyicinin durumunu çok da iyi etkilemez diye düşünüyorum. Filmde Ciwan Haco'dan çok kısa bir zaman diliminde "Min Nave Xwe Kola Li Bircen Diyarbekir"i dinliyoruz. Ben ilk kez duyduğum için çok sevdim bu şarkıyı ve benim için artık bu şarkı tamamen Press filmi ile özdeşleşmiş oldu. Press gibi bir filmi izleyenlerin belli bir kitle olduğunu düşünürsek, zaten bu şarkıyı biliyorlardır diye düşünüyorum. Bu açıdan, bakınca film ile belki özdeşleştirebilcekleri bir müzik olmaması onları müziklerin azlığından şikayetçi etmek için yeterli bir sebep olabilir.


Son olarak da, filmin adından bahsetmek istiyorum. Filmin adının "Press" olması da izleyiciyi düşündürüyor. Sadece, "baskı" kelimesinin İngilizcesi olarak düşünülmemelidir. Press'in diğer anlamlarını da düşününce, filme bu adın çok yakıştığını düşündüm, film bitince.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder