Bu Blogda Ara

9 Aralık 2012 Pazar

Gecenin Kanatları

Kütüphaneye film almak için girdiğimde, ne izlemek istediğimi bilmediğimden amaçsızca rafların önüne gittiğide ilk gözüme çarpan filmi almaya karar vermiştim ki, o da Gecenin Kanatları oldu. Beren Saat'i pek sevmediğimden olsa gerek biraz isteksizce aldım elime filmi.Arkasını okudum, "12 Eylül darbesinden sonra, anne ve babası polis baskınında gözleri önünde katledilen Gece'nin yaşadığı büyük dram onu aşk ve ölüm arasında bir seçim yapmaya zorlayacak." En kötü ihtimal uyurken izlerim, dedim ve aldım.


Gerçekten de uyurken izledim, film bitene kadar uyuyakalırım diye düşünsem de uyuyakalmadım. Filme bayıldığımdan değil tabi, yeni aldığım Frenchpress ile sürekli filtre kahve tyapıp, içtiğimden.

İlk sahnede Gece ile babası Gece'nin küçük oyuncağı Bobo için kibrit çöpünden ev yapararlar. O sırada, ev baskına uğrar. Gece'yi dolaba saklar, babası. Sonra, Gece ailesini kaybetmenin acısı ve bunun yarattığı intikam duygusu ile canlı bomba olmaya karar verir. O sırada da, aşık olur. Aşkı ve davası arasında gidip gelen bir ru hali ile sevgilisi tarafından bu işten vazgeçirilir.

Filmde en iyi rol yapan Gece'nin sevgilisinin babası idi, bence. Çok fazla göremesek de, en içten en gerçekçi oyunculuğu onun yaptığına inanıyorum. Bahsettiğim adam kapıcıdır, bir oğlu ve kızı ile yaşamaktadır. Romatizması olduğu için dizleri tutmadığından çalışmaması lazımdır. Ancak, bu durumdan çok rahatsız olduğu için merdivenleri silerken oğlu tarafından eve götürülmeye çalışırken, "Çalışmalıyım." ya da ona benzer bir şeyler der. Tüm film boyunca tek etkilendiğim sahne burası oldu. Oysa, ilk sahnelerde eve baskın yapılması, küçük kızın dolaba saklanması ve buna benzer sahneler çok daha dokunaklı olabilirdi. Bunda oyunculuk mu, çekim mi, ya da sahne mi etkilidir bu konuda pek fikrim yok ama öyle bir şey olur ki izlerken o anı yaşar ya insan, işte o olmadı ama konu itibari ile düşününce olabilirdi ya da olmalıydı demeden de edemiyorum.

Yavuz Bingöl'ün ise devrimci rolünde olması nedense bana çok garip geldi. Sanki, role onu uyduramadım. Beren Saat de aynı şekilde, sanki canlı bomba olmaması lazım gibi geldi. Zayıf, sportif ve çevik fiziksel görütüsü açısından belki olabilir, bilemedim aslında. Belki de, ben bu konuda çok önyargılıyımdır. Beren Saat'in olduğu filmleri genelde sevmem ve bunun nedeni de tamamen sesinin beni rahatsız etmesi ile ilgilidir. Kulak tırmalayan ince bir sesi var ve bu beni çok rahatsız ediyor. İzlerken bir an evvel bitsin istediğimden izlediğime odaklanamıyorum.

Filme dair sevdiğim bir kaç şey ise Gece adı, güvercinlerle dolu bir teras ve küçük kızın oyucnağı oldu. Adlara oldukça önem veren ben, Gece adını duyunca önce beğendim ama sonradan çok karanlık bir ad olduğunu düşünüp sevmekten vezgeçtim. Güvercinlerle dolu teras ise çok sempatik geldi bana ve zaten benim de hayalim olan şeylerden biri. Küçük kızın oyuncağına gelince aynısından bende de vardı. Dolayısıyla, tüm film boyunca acaba evde duruyor mudur, duruyorsa nerdedir, acaba nerden aldık, nerelere yanımda taşıdım ben o oyuncağı ve buna benzer şeyler düşündüm durdum.

Son olarak, filmi ne sevdiğimi ne de sevmediğimi söyleyebilirim. Öylesine zaman doldurmak için izlenebileceğini ama asla kimseye bir şey katmayacağını belki kendinden bir şeyler, benim oyuncağım gibi, bulursa az biraz sevebileceğini düşündüğümü söyleyebilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder