Bu Blogda Ara

17 Aralık 2012 Pazartesi

Gözetleme Kulesi

Nihat, gözetleme kulesinde bekçi olarak çalışmaktadır. Gözetleme Kulesi'nde çalışmak demek, arada bir şehre inmek ve hiç yüzyüze görmediği diğer bekçiler ile telsiz ile konuşmaktır.Seher, bir yerel otobüs firmasında hostes olarak çalışan edebiyat öğrencisidir. Otogarda ona verilen küçük bir odada yaşamaktadır. Nihat, bir trafik kazasında eşini ve oğlunu kaybetmiştir. Seher ise, ailesi tarafından güvenli diye dayısının yanına yerleştirilmiştir ve orada dayısının tecavüzüne uğrayarak hamile kalmıştır. Doğum yapan Seher, bebeği bırkaıp kaçarken Nihat tarafından görülüp Gözetleme Kulesine getirilir.  



Film görsel açıdan bana Sonbahar'ı çokça anımsattı, Karadeniz'in yeşilini ve güzel ormanlarını görmek oldukça güzeldi. Filmi izlerken bir yandan bir gün Karadeniz turuna gitmenin hayallerini de kurdum. Ta ki, Seher'in tek başına doğum yaptığı sahneye gelene kadar. O sahne o kadar geçekçiydi ki, oturduğum yerde kaskatı kasıldım diyebilirim. Hassas bir insan olduğum için zaten etkilenirdim ben ama sahne o kadar geçekti ki, bence benim dışımda herkes o sahneden çok etkilenmiştir.

Filmin vurucu bir başka sahnesi ise, Seher'in annesine "Emniyetiniz sikti beni!" diye bağırmasıdır. Seher'in annesi çokça rastladığımız ve alışık olduğumuz bir anneydi, aslında. Kızını emniyetli diye dayıya emanet eden ve Seher üç kız arkadaşıyla eve çıkmayı düşündüğünü söyleyince, "olur mu öyle dört kız bir evde yalnız kızbaşınıza, giren çıkan belli olmaz o eve." diyen bir anne. Ardından, kızının kardeşi tarafından tecavüze uğradığını duyunca sadece ağlayan ve kocası gelince toparlanan bir anne. Bu kadar sakin kalması dışında çok garip gelmedi anne, bana. Yani, alışık olduğumuz anne tipi dedim aslında ama alışık olduğumuz anne tipi ekmek bıçağını kaptığı gibi kardeşini öldürmeye giderdi diye düşünmedim değil.



Filmin özellikle üstünde durduğu bir nokta ise, filmdeki erkeklerin kadına bakışı. Baba, "daha ne istiyor, rahat battı, korusun kollansın diye dayısına gönderdik." diyor. Otobüslerin sahibi, şöföre, "Kızı koruyup kolla, sakın ola sarkma kıza." diyor. Nihat da, Seher'i görüp kuleye götürüyor, bebeği de kurtarıyor ve şefine, "karım ve oğlum." deyince Seher'e "ne deseydim, gerçeği anlatamazdım. seni koruyorum." diyor. Seher ısrarla, "korunmaya ihtiyacım yok." dediğinde ise, "Sen öyle san." gibi bir tepki veriyor. Filmdeki tüm erkekler sürekli koruyup kollama adı altında kıza yaklaşmaya çalışıyormuş ve kız için sürekli bir tehlikelermiş gibi göründüler gözüme. Ve, bir kadın olarak filmi izlerken çok gerildim, kendimi kötü hissettim ve huzursuzlandım. bence filimin amacı da buydu, yani bu durumu izlemek bile huzursuz ediyorsa, gerçeği nedir bir düşünün ey isnanalr diyordu ve amacına da ulaştı. Amacına ulaşınca da, pat diye bir anda bitiverdi. Tıpkı, gerçek hayat gibi. Gazetelerde okuduk, haberlerde izledik, komşudan duydukya da kitaplarda okuduk. Hissettik, üzüldük, kahrettik dünyadaki tüm kötülüklere. Ya sonra, pat diye bitti, tıpkı filmin bitişi gibi. Ve o an tüm duyarlı insanlar düşünür, bir şeyler yanlış, bir şeyler düzeltilmeli ayd a değiştirilmeli. Belki de, en başta kendimizi değiştirmeliyiz. İzlediğimiz bir hikaye var ve pat diye bitiverdi. sonra naptık, hayatımıza kaldığımız yerden devam ettik. Evet, evet, belki de en temel sorunlardan biri bu, tabi ki sadece bu değil, ama toplumsal bir çok sorunu çözmek için başlanılması gereken bir sorun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder