Bu Blogda Ara

13 Aralık 2012 Perşembe

Mabel, asla bereber olunamayacak sevgilidir. Bu yazı da oldukça kişisel bir iç dökmedir.

Bugün Kadıköy'deki Kabalcı Kitapevine gittim. Çok harika bir defter aldım. Defter 30 yaprak dosya ve 100 çizgili sayfayı aynı anda içeriyor ki bir arkadaşım defter için, "smart phonelardan sonra gördüğüm en smart şey olabilir." Kabalcı'nın Kelepir Kitap kısmından da Alice Walker'ın Pulitzer ödüllü kitabı olan "Renklerden Moru" aldım. İnkılap Yayınevi'nden çıkmış ilk baskı, 1984'de basılmış. 1 Liraya böyle güzel bir kitap alarak güne çok mutlu başladım.

Kabalcı'dan çıkınca Baylan Pastanesi'ne doğru yol aldım. Yolda az biraz karnım acıkınca çekirdekli simit aldım ve yolda yürüken yedim. Bunun üstüne Baylan'da Cup Griye yedim. Cup Griye, benim için çok özel bir tatlı. Bunun sebebi ise, çocukluğumda okuduğum bir kitap, "Kumral Ada Mavi Tuna." Tuna, Ada, Aras ve Meriç, ne çok etkilemişlerdi beni. Bu yaz tekrar okudum ben o kitabı, yine aynı etkiyi yaratmadı değil. Hatta, sırf bu kitaba olan sevgimden dolayı çok sevdiğim insana sen 'Mabel'sin dedim. Neden diye sorunca, kitabı söyledim. Bana, "Ablamın en sevdiği kitaptır, o." dedi. Ona olan sevgim, o an daha bir arttı. Sonradan bana "Nasıl sevebildin beni bu kadar?" diye sordu. Açıklayamadım yani açıklamak da istemedim. Henüz erkendi, açıklamak için. Aslında, bir o kadar da basitti açıklamak hem de kitaptan bir kısımla açıklayabilirdim. 
"onu ilk kez gördüğümde yaşantımda çok önemli bir yer tutacağını sezmiştim. bu tıpkı,bir filmin daha ilk karesinden bütününü kavramak,sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu. onu ilk gördüğümde bundan böyle artık benim için çok önemli olacağını sezmiş ve ürkmüştüm. o andan başlayarak yaşantım değişecek,artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. bunu nasıl güçlü hissettiğimi ve sarsıldığımı iyi hatırlıyorum. fakat elimden gelen hiçbir şey yoktu. çünkü güçlü bir çekim alanının etkisine girmiş, büyülenmiştim. bütünüyle tuhaf olarak tanımlanacak bir zevkle bu albeniye kapılmıştım. tamamen kendi isteğimle ve tamamen “ben” oluşumla ilgili olarak.” 

Ona 'Mabel' desem de, asıl 'Mabel' bendim. Mabel gibi seven de... "Herkesin bir mucizesi vardır, benimkide ''O''..." diyen de bendim. ''Aşkın binbir çeşidi vardır ve hepsi acıtır.'' diyen de, bendim. Canı acıyan da... Hepsi ama hepsi, bendim. Ve, o... O, bu hikayede yoktu bile. Ben, zorla katmaya çalışsam da... O, bu hikayenin kahramanı olmazdı, olamazdı. Çünkü... Çünkü, bana aşık değildi. Ve, o aşk adamıydı, kendi deyişiyle. 

Cup Griye yerken, aklımdan bunların geçmesi gayet normaldi ve normaldi hüzünlüyken çok yemem. Ve, normaldi arkadaşımla muhabbet ederken kahkahalar ile gülmem ve gülerken gözlerimden ara ara yaş akması... Arkadaşım da, bu durumda beni de kendini de eğlendirmek için olsa gerek bana İstanbul haritası çizdi. Baylan'dan çıkıp bu haritadakileri sana göstereceğim demedi ama hepsini tek tek gösterdi. Uzaktan ne de güzel görünüyordu, İstanbul'un güzellikleri. Ama, yine de hiç geçmeyecek olan hüznüme engel olamıyordu. Baylan'dan çıkarken aldığım para çikolatam ve bitter çikolata kaplı portakal dilimleri bile yetmiyordu, engel olmaya... Ama, en azından ben bunları yazarken beni eğlendiriyorlardı, çikolata ne de olsa, her derde deva...  

Yolda, en sevdiğim arabanın en sevdiğim rengini görmem bile yetmedi, hüznümü yok etmeye ama azaltmadı da diyemem. Mor renkli şirin vosvos... Ahh güzel araba, keşke sahibin ben olsaydım da, bir kaç defter ve bir kaç şiir kitabıyla basıp gitseydik uzaklara... belki, bir gün öyle bir arabam olur ve ben alır başımı giderim uzaklara. hem belki yazar da olurum, yollarda bir sürü şey yazarım. dönünce de kitap bastırırım. Evet, evet sevdim ben bu hayali. Hayaller, güzeldir. Hayat da güzeldir. Hüzünler de... Dostluk da... Aşk da... Sevgi de... Aslında her şey güzel ama bazen o kadar kör oluyoruz ki kendi dertlerimizle bu güzellikleri görmüyoruz, göremiyoruz. Aslında, ben Baylan'ı, Kabalcı'yı, Cup Griye'yi, mor vosvosu, Moda'yı, gezdiğim yerleri yazacaktım, nerden buraya geldim, ben de bilmiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder